"Ben" in olmadığı bir toplum düşünün. Cam duvarlar ardında hiçbir şey gizlemeden yaşıyorsunuz. Kişisel hiçbir şey yok, kıyafet, eşya, hatta eş bile. Nasıl yaşayacağınız saati saatine sizin adınıza düzenlenmiş. Attığınız her adımdan Tek Devlet'in haberi oluyor. Partnerinizle sevişeceğiniz saatler "pembe bilet" ile düzenlenmiş. Doğurduğunuz çocuğu bile sahiplenemeden öldürülüyorsunuz. "Ruh" ve "hayal gücü" hastalık olarak kabul ediliyor. "Sen ruh çıkarıyorsun." Kızamık mı bu?
Distopik romanları seviyorsanız okumuşsunuzdur zaten. 1920 yılında yazılmasına rağmen roman yazarın ülkesinde 1988'de yayımlanabilmiş. Sosyalist bir devrim ardından yaşanan toplumsal gelişmeler anlatılıyor. Bolşevik ihtilalinden sonra yayımlanmama sebebini anlayabiliyor insan. İlk anti-ütopik roman olmakla birlikte yazarın tek romanıymış. Okuduktan sonra insan oturup kendi hayatını sorguluyor.
