distopya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
distopya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Nisan 2016 Cuma

Haftanın Kitabı: Son Şeyler Ülkesinde/ Paul Auster



Haftanın kitabı yine iBooks'dan. İlk defa Paul Auster okudum, bugüne kadar okumamış olmam büyük bir eksiklik. Ama telafi edilebilir :) Bu aralar distopyalara sardım, üst üste okuyunca insanı varoluşsal depresyona sürüklüyor. Bir sonraki kitap daha neşeli olacak, bir süre distopya yok artık.

Kitabın konusuna gelirsek; her şeyin yok olduğu ve geri gelmediği, yersiz ve zamansız bir ülkede, tüm umutları tükenen, artık ölümü kurtuluş olarak gören insanların ayakta kalma mücadelesi. Uzun süredir haber alamadığı gazeteci abisinin peşinden bu ülkeye gelen Anna Blume, bir yandan abisini bulmaya çalışırken, diğer yandan da hayatta kalmaya çalışıyor. Anna 19 yaşında, zengin bir ailenin kızı. İnsanların çöpçülükten geçindiğini görüp kendi de çöpçülük yapmaya başlıyor. Cinayet, hırsızlık, intihar sıradan olmuş. Artık çocuk doğmuyor, ve ümitler de yok olmuş. Daha fazla anlatmadan altını çizdiğim birkaç cümleyi de yazıyorum ve gidiyorum;

- Ne kadar geriye gidersen, ne kadar eskiye dönersen dünya o kadar güzel ve çekici görünüyor. İnsan her sabah, bir önceki gün karşılaştıklarından daha kötüsüyle yüz yüze geleceğini bilerek güç bela kalkıyor yatağından, ama uyumadan önce var olan dünyadan söz ederek kendini kandırmayı, şu anda içinde bulunduğun günün yüreğinde taşıdığın öteki günlerin anısından daha az yada çok gerçek olmadığına, yani asılsız bir hayal olduğuna inanmayı başarıyorsun.

- Gözyaşlarını da gülüşünü sevdiğim kadar severdim galiba.
- Başkalarına benzemek istemiyorum. Kurdukları düşlerin onları ne hale getirdiğini görüyor ve aynı duruma düşmek istemiyorum. 
- Birşeyi görmekle, yalnızca görmekle bir parçanı kaybediyorsun sanki..."Ben şuna bakıyorum" demek yetmez. Gözünün önünde duran şey bir kalem yada bir ekmek kabuğuysa bu olabilir belki. Ama ölü bir çocuğa, başı ezilmiş ve kana bulasnmış olan, çırılçıplak yatan küçük bir kıza baktığını farkedince ne yapacaksın? O zaman ne diyeceksin? Hiç kemküm etmeden dümdüz bir sesle "Ölü bir çocuğa bakıyorum" diyebilmek kolay değil. 
- İnsan geriye bakarsa böyle bir sorun doğuyor. Kendini olduğun gibi görüyor, dehşete kapılıyorsun.
- Herhangi bir sorunun yanıtını biliyorum diye düşündüğün anda, artık sorunun bir anlamı kalmadığını farkedersin.
- Benim adım otto, tersten de düzden de aynı. Hiç bitmiyor, hep yeniden başlıyor. Onun için de iki kat uzun yaşıyorum. Herkesten iki kat uzun..
- Sonuna yaklaştıkça söylenecek şeyler çoğalıyor. Son denen şey soyut bir kavram çünkü. Yarıda bırakmamak için kendi kendine belirlediğin bir bitiş noktası.