15 Ocak 2016 Cuma

2. Haftanın Filmi: The Way Back



        Kardeşim Özkan'ın öve öve bitiremediği filmi geçtiğimiz hafta sonunda izleyebildim. Bu aralar sağlık sorunlarım nedeniyle hiçbir şey yapamıyorum. Temizlik bile yapamadım doğru dürüst. Daha ikinci haftanın yazılarını bitiremedim. Üçüncü haftayı kusura bakmazsanız tek yazıda çıkarıvereyim diyorum. Şunu da bi gireyim de.. :)
        Film 2011 yapımı. Polonyalı Sławomir Rawicz'in 'The Long Walk' isimli kitabından uyarlanmış. Oldukça ilginç. Kitabın 1956'da yayınlanmasından ve 500.000 satıp 25 dile çevrilmesinden sonra, pek çok kişi bu olayın ve hala hayattalarsa yaşayan tanıklarının izini sürmüş, hatta İngiliz BBC kanalı da bu efsaneyi belgeselleştirmiş. Böylesine yüklü bir bilinmezlik zincirine bağlı olan bu filmi yapma fikri de, işte bu BBC belgeselini seyrettikten sonra düşmüş yönetmen Weir'ın aklına. 

"1940 yılında Sovyet Rusya’ya bağlı Sibirya çalışma kampından özgürlükleri için kaçtıktan sonra 6000 km yürüyerek Gobi Çölü'nü aşıp Hindistan’a ulaşan bir grup esirin yaşadıkları macerayı ve dramı ustalıkla anlatan gerçek olaylara dayanan bir yol öyküsü... " olarak özetleyebileceğimiz filmin hikayesi, geniş kadrosuyla daha da ilgi çekici bir hale bürünüyor.


Biraz yavaş ilerleyen filmlerden, ama akılda kalıcı, etkileyici bir film. Boş bir akşamınızda keyifle izleyebileceğiniz bir film. 

11 Ocak 2016 Pazartesi

2. Haftanın Kitabı: Hayvan Çiftliği/George Orwell


Bu yıl sadece nobel ödüllü kitaplar okumaya karar vermiştim, düşündüm de hepsini okumak için acelem yok :) 

George Orwell daha çok 1984 romanıyla tanınmakta. Bende 1984 le tanıdım kendisini. 1984 distopik romanlar arasında kült olmuş bir kitap. Hayvan çiftliği de aynı şekilde yergilerin başyapıtı olarak kabul ediliyor. Kitabın arka kapağında 1940'lı yılların "reel sosyalizm" ini eleştirdiği belirtilmiş. Kitap özeti olarak arka kapak yazısını olduğu gibi aktarıyorum:

" Hayvan çiftliğinin başkişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirir. Amaçları daha eşitlikçi bir toplum oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar kısa sürede önder bir takım oluşturur, ama devrimi de yine onlar yolundan saptırır. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun düpedüz Stalin'i simgelediği açıktır. Diğer kahramanlar gerçek kişileri çağrıştırmasa da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. 
Altbaşlığı Bir Peri Masalı olan Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır." 

Domuz Napoleon ve köpekleri hiçbirimize yabancı değil. Kitaptan sevdiğim alıntıları sona sakladım. Mutlu haftalar..

- İnsan üretmeden tüketen tek yaratıktır.
- İnsana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğiniz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeyin.. Ve en önemlisi, hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı hepimiz kardeşiz.
- Pırıl pırıl bir ilkbahar akşamıydı. Çiftlik gözlerine hiç bu kadar güzel görünmemişti. Birden burasının kendi çiftlikleri olduğunu hatırladılar, bu toprakların her bir karışı onlarındı. Clover'ın gözleri yaşardı. Düşüncelerini dile getirebilse, yıllar önce insan soyunu alaşağı etmek üzere yola çıktıklarında, hedeflerinin asla bu olmadığını söyleyecekti. 
- Dışarıdaki hayvanlar bir domuzların yüzüne, bir insanların yüzüne bakıyor, ama onları birbirinden ayırt edemiyordu.

8 Ocak 2016 Cuma

2. Hafta Albümleri: Lois Armstrong ve Aga Zaryan

Remembering Nina&Abbey/ Aga ZARYAN


Aga Zaryan, adını bilmediğim ama şarkılarını sevdiğim Polonyalı caz solistidir. Kendisi gibi farklı ses rengine sahip sanatçılara bayılırım. 2004 ve 2005' de en iyi caz vokalisti seçildi. Polonyanın caz kraliçesi olarak anılıyor.  Nina Simon ve Abbey Lincoln şarkılarının yer aldığı müthiş bir albüm olmuş. Albümde yer alan şarkılar;

1. Don't let me be misunderstood 
2. Wild is the wind 
3. My Baby Just Cares For Me
4. When Love Was You And Me
5. Long As You're Living
6. I Want A Little Sugar In My Bowl
7. Lilac Wine
8. I Got Thunder (And It Rings)
9. Bird Alone
10. Avec Les Temps
11. Strange Fruit
12. Who Knows Where The Time Goes
13. Beautiful Land (For Jaś)

New Orleans Nights/ Lois Armstrong


Haftanın klasik albümü ise L.A.'dan. 1950'de piyasaya çıkan albümde 6 birbirinden güzel şarkı var;

1. Panama 
2. New Orleans Function
3. Struttin' with Some Barbecue
4. Basin Street Blues
5. My Bucket's Got a Hole İn İt
6. Buggle Call Rag

Yoğun geçen iki haftadan sonra ilaç gibi geldi bu şarkılar.  Bol müzikli haftalar olsun.






















7 Ocak 2016 Perşembe

1. Hafta Dikiş: Mavi Triko Kazak

Geçen hafta misafirimiz eksik olmadı, çok yoğun bir iki hafta geçirdim. Ayaklarına sağlık arkadaşlarımın, çok güzel vakit geçirdik hepsiyle. Aynı şekilde ofiste yıl sonu olduğundan çok yoğun tempolu gidiyor bu ara herşey. E yayınlar da dolayısıyla gecikti. Bu ilk haftanın dikişi, daha ikinciyi dikmeye başlayamadım:)




Normalde işe bu kadar palaçor gitmiyorum ama bu hafta çok yorgun uyanıyorum. Giyinmeye de vaktim olmuyor çünkü işe geç kalıyorum :)) Saçı başı da dağıtmışım çalışcam diye, yakam paçam kaymış :D Takılarımın yarısı çantamda geziyor geç kaldığım için, uzun kolye de vardır dedim ama anca küpe buldum :)
Bakır saç rengi de yine değişti, ikinci ve son bakır denemem oldu, yine alışamadım. Çok yakışıyor dediklerinde bir gazla boyuyorum, içime sinmeyince değiştiriyorum. Filtre ekleyip biraz tipi toparlamak lazımdı, ama zaten akşam çektik resmi, yine kazak görünmeyecekti.




Metresini 5 tl'ye aldığım triko kumaştan diktiğim bu salaş kazak, 40 tl vererek aldığım, bilindik marka ama ucuz kumaştan dikilen kazaktan daha güzel oldu. Kumaşın üzerine iğneleyip kesiverdim gitti. 2 aydır kesilmiş bekliyordu, yarım işlerden başladım dikişe bu yıl. Kumaş ucuz olunca ziyan olacak korkusu olmuyor bende pek:) Bugün işte giydim, çok beğenilince ben de daha bi çok sevdim. Bu aynı kalıptan diktiğim üçüncü kazak. Bir kayık yaka, bir v yaka var, daha üç tane kesilmiş bekliyor:) Bol bol giyilecek bu model bu kış.

4 Ocak 2016 Pazartesi

1. Haftanın Kitabı: Yüzyıllık Yalnızlık/ Gabriel Garcia Marquez




2016 Yılında Nobel Ödüllü kitaplar okumaya karar verdim. Ve yine okumakta geç kalınmış bu kitap ilk sırayı almış oldu. Kolombiyalı yazarın Meksika' ya ilk kez gittiğinde yazdığı başyapıtıdır. 1974'de yayınlanmış ve 1982'de Nobel Edebiyat ödülü almış. Büyülü gerçekliğin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmekte. Kitap şahane. Tek sevmediğim, karakterlerin kalabalık ve benzer isimli oluşu, takip etmek çok zor oldu. 

Kitapla ilgili en güzel açıklamayı yine yazarın kendisi yapmış, kitabın arka kapağında yer alan yazı şöyle;

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."


1. Hafta Filmi: Düğün Dernek 2: Sünnet




Haftasonu sinemaya gittik. Sinemayı eşim sever, ben oldum olası o karanlık ve gürültülü salonları sevmedim. Düğün Dernek 2 ortak seçim oldu. Film Selçuk Aydemir filmi. İlk filmi izlediyseniz zaten konuyu biliyorsunuzdur. İlk filmde apar topar evlenmeye karar veren oğlu Tarık'a (İnan Ulaş Torun) kısıtlı imkanlarla düğün yapmak isteyen baba İsmail (Rasim Öztekin), ve ona yardımcı olan arkadaşları tüpçü Fikret (Ahmet Kural), Çetin (Murat Cemcir), Saffet (Barış Yıldız) ve Yılmaz'ın (Şinasi Yurtsever) başından geçen maceralar anlatılıyor. 

İkinci filmde ise İsmail bu kez de torununun sünnet düğününü arkadaşlarıyla organize etmeye çalışıyor. Benzer maceralar atlatılıyor. İlk film daha güzeldi, devamı çekilecek bir film değildi bence. Ama eğlenceli. Çok güldüm :)


3 Ocak 2016 Pazar

1. Hafta Filmi 1: İnterstellar




2016 yılının ikinci gününden selamlar. Tatil nasıl yoğun geçti anlatamam. Bir tek yılbaşı akşamı yalnızdık, o kadar. Dün akşam filmin sonunu zor izledim valla, o derece. Neyse filmi geçen yıldan beri eşimle birlikte izleyelim diye bekledim, onu da sarmadı, sen izle dedi :)

    Filmimiz Christopher Nolan imzalı epik bilim kurgu filmi. 165 milyon dolar gibi dev bir bütçeyle çekilen film 2014 de vizyona girdi. Ve sıkı durun; 675 milyon dolar gişe hasılatı yaptı. Filme bayıldım, gezegenler arası seyahat, zaman ve izafiyet teorisi, kurt deliklerini belgesel tadında tespitlerle izleyiciye anlatıyor. Sanat ve bilimi buluşturan başarılı bir örnek bence.  Konuya ilgi duymayan, sadece film olarak ele alacak izleyiciler biraz sıkılabilir. Eski nasa pilotu cooper, dünyanın yaşanmaz bir yer olması sebebiyle yaşanabilir gezegenler bulmak ve koloni kurmak  için araştırmalar yapan nasa tarafından, hile hurdayla tekrar göreve çağrılır. Çocuklarını geride bırakıp bu yolculuğa çıkmayı kabul eden cooper'ın astronot ekibiyle bir kurt deliğinden geçerek yıldızlararası mesafeyi  kısaltması ve yaşanabilir yeni bir gezegen bulması gerekmektedir. Kip Thorne'un solucan delikleri teorisine dayanıyor.

Film 170 dk. civarında. Tatil için iyi bir seçimdi.