25 Nisan 2016 Pazartesi

Geçen Haftanın Filmi: Gizli Yüz




Gizli Yüz, senaryosunu Orhan Pamuk'un yazdığı, yönetmenliğini Ömer Kavur'un yaptığı 1991 yapımı Türk filmidir. Pamuk senaryoyu Kara Kitap'taki "Karlı Gecenin Aşk Hikâyeleri" adlı bölümde bahsi geçen bir hikâyeden yola çıkarak yazmış ve 1992 senesinde kitap haline getirmiştir.
Başrolleri Zuhal Olcay, Fikret Kuşkan, Sevda Ferdağ, Savaş Yurttaş ve Rutkay Aziz paylaşmıştır. Film 1991 yılında Antalya Film Festivali'nde en iyi film ve en iyi senaryo ödüllerini, yine aynı yıl Montreal Yeni Sinema Festivali'nde en iyi film ödülünü almıştır.

20 Nisan 2016 Çarşamba

Haftanın Albümü: After Midnight/Nat King Cole

Sabah sabah paper moon ile gözümü açtım :) Bu hafta da bu efsane albümü dinlemeye karar verdim.


  1. Just you, Just Me
  2. Sweet Lorraine
  3. Sometimes I'm Happy
  4. Caravan
  5. It's Only a Papermoon
  6. You're Lookin' at Me
  7. The Lonely One
  8. Don't Let it Go to Your Head
  9. I Know That You Know
10. Blame It on My Youth
11. When I Grow Too old to Dream
12. Route 66
13. I Was a Little Too Lonely
14. You Can Depend on Me
15. What is There to Say
16. Two Loves Have I
17. Candy
18. You're Looking at Me (Alternate Take)

Gün olmuş Çarşamba, olsun üzülmedik. İyi haftalar olsun :)






13 Nisan 2016 Çarşamba

Haftanın Kitabı: Simyacı/Paulo Coelho


Paulo Coelho eskiden şarkı sözü yazarmış, çok ilginç. Fenomen olmuş kitabı simyacı 1988'de yayınlanmış. Endülüslü santiago, ailesince rahip okuluna gönderilir. Ama santiago çoban olarak dünyayı gezmek istediği için rahip okulundan ayrılır. Bir sürü alıp çobanlık yapmaya başladıktan sonra aynı rüyayı görmeye başlar. Bunun bir işaret olduğuna kanaat getirir ve falcıya gider. Falcı mısır piramitlerine gitmesini, orda büyük bir hazine bulacağını söyler. Ve santiago da piramitlere doğru yola çıkar. Yolda "kişisel menkıbe"sini gerçekleştirmesine yardım edecek bir çok işaretle karşılaşır. Ve bu işaretleri yorumlayarak kendini doğanın ve arapların deyimiyle "mektup"un eline bırakır. 

Altını çizdiğim birkaç cümle;
- Basit şeyler en olağanüstü şeylerdir ve yalnızca bilginler anlayabilirler bunları.
- İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle yaşamımızı değiştirmeye kalkarlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. 
- Dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum bambaşka; öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz.
- Bütün günler birbirine benzediği zaman da insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar.
- Mutluluğun sırrı bütün harikaları görebilmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.
- Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor.
- İnsan sevdiği için sever, aşkın hiçbir gerekçesi yoktur.



8 Nisan 2016 Cuma

Haftanın Kitabı: Son Şeyler Ülkesinde/ Paul Auster



Haftanın kitabı yine iBooks'dan. İlk defa Paul Auster okudum, bugüne kadar okumamış olmam büyük bir eksiklik. Ama telafi edilebilir :) Bu aralar distopyalara sardım, üst üste okuyunca insanı varoluşsal depresyona sürüklüyor. Bir sonraki kitap daha neşeli olacak, bir süre distopya yok artık.

Kitabın konusuna gelirsek; her şeyin yok olduğu ve geri gelmediği, yersiz ve zamansız bir ülkede, tüm umutları tükenen, artık ölümü kurtuluş olarak gören insanların ayakta kalma mücadelesi. Uzun süredir haber alamadığı gazeteci abisinin peşinden bu ülkeye gelen Anna Blume, bir yandan abisini bulmaya çalışırken, diğer yandan da hayatta kalmaya çalışıyor. Anna 19 yaşında, zengin bir ailenin kızı. İnsanların çöpçülükten geçindiğini görüp kendi de çöpçülük yapmaya başlıyor. Cinayet, hırsızlık, intihar sıradan olmuş. Artık çocuk doğmuyor, ve ümitler de yok olmuş. Daha fazla anlatmadan altını çizdiğim birkaç cümleyi de yazıyorum ve gidiyorum;

- Ne kadar geriye gidersen, ne kadar eskiye dönersen dünya o kadar güzel ve çekici görünüyor. İnsan her sabah, bir önceki gün karşılaştıklarından daha kötüsüyle yüz yüze geleceğini bilerek güç bela kalkıyor yatağından, ama uyumadan önce var olan dünyadan söz ederek kendini kandırmayı, şu anda içinde bulunduğun günün yüreğinde taşıdığın öteki günlerin anısından daha az yada çok gerçek olmadığına, yani asılsız bir hayal olduğuna inanmayı başarıyorsun.

- Gözyaşlarını da gülüşünü sevdiğim kadar severdim galiba.
- Başkalarına benzemek istemiyorum. Kurdukları düşlerin onları ne hale getirdiğini görüyor ve aynı duruma düşmek istemiyorum. 
- Birşeyi görmekle, yalnızca görmekle bir parçanı kaybediyorsun sanki..."Ben şuna bakıyorum" demek yetmez. Gözünün önünde duran şey bir kalem yada bir ekmek kabuğuysa bu olabilir belki. Ama ölü bir çocuğa, başı ezilmiş ve kana bulasnmış olan, çırılçıplak yatan küçük bir kıza baktığını farkedince ne yapacaksın? O zaman ne diyeceksin? Hiç kemküm etmeden dümdüz bir sesle "Ölü bir çocuğa bakıyorum" diyebilmek kolay değil. 
- İnsan geriye bakarsa böyle bir sorun doğuyor. Kendini olduğun gibi görüyor, dehşete kapılıyorsun.
- Herhangi bir sorunun yanıtını biliyorum diye düşündüğün anda, artık sorunun bir anlamı kalmadığını farkedersin.
- Benim adım otto, tersten de düzden de aynı. Hiç bitmiyor, hep yeniden başlıyor. Onun için de iki kat uzun yaşıyorum. Herkesten iki kat uzun..
- Sonuna yaklaştıkça söylenecek şeyler çoğalıyor. Son denen şey soyut bir kavram çünkü. Yarıda bırakmamak için kendi kendine belirlediğin bir bitiş noktası. 


25 Mart 2016 Cuma

Haftanın Filmi: Ateşi Yakalamak

Seriyi izlemeye direk bu filmden başlamış bulundum. Huy herhalde bu bende, karayip korsanları ve birkaç seri filmi daha bu şekilde izlemiştim. Tv'de tesadüfen denk geldiğim için izlediğim filmlerden, aklımda yoktu hiç. Ama sonuna kadar bitirdiğim nadir tv filmlerinden. İlkini de bir ara artık..

Katniss Everdeen ve Peeta Mellark ilk seride açlık oyunlarını aşkları sayesinde kazanmışlardır. Fakat Kapitol'un başkanı Coriolanus Snow bunu alt mıntıkalarda yaşayanlara bir cesaret emaresi olarak görür ve Katniss'la bir görüşme yapar. Bu nedenle o ve Peeta'nında bulunduğu yeni bir oyun düzenler. Tabi Katniss ve Peeta'yı öldürtme amaçlı yapılan bu oyunda birçok profesyonel savaşcıda yer alır. Fakat her şey Başkan Coriolanus Snow'un istediği gibi gitmez ve bir ilk olarak Katniss oyunda olduğu hâlde kaçırılır.

21 Mart 2016 Pazartesi

Haftanın Kitabı: Körlük/Jose Saramago



Jose Saramago'nun 1995'te yayınlanan ve 98 Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan kitabı bu haftanın kitabı oldu. 
Konusu, körlüğün salgın hastalık gibi yayıldığı bir toplumda korku ve paniğin hakim olması sonucu ahlaki değerlerin çökmesidir. Kitapta olaylar adı bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde geçer; hiçbir kahramanın adı yoktur, herkes sıfatları ile anılır. Nokta ve virgül dışında hemen hiç noktalama işareti olmadan yazılmıştır. 2008 yılında filmi de çekildi. Haftanın filmi de o olsun madem. 
Özgün bir konusu var. Anlatımı akıcı. Henüz bitiremediğim için çok yorum yapmak istemiyorum hakkında, ama nobel almasına şaşmamalı. Nobel ödüllü yazarları okuma kararı almış olmam, bu yıl yaptığım en iyi şey olacak sanırım :) 
Yazarın daha sonra kaleme aldığı ve 2004' te yayınlanan kitabı "görmek", hikayenin devamıdır. 





18 Mart 2016 Cuma

Haftanın filmi: Fakat Müzeyyen Bu, Derin Bir Tutku



İsmi bir film için fazla uzun, bir o kadar da dikkat çekici her şeyden önce. Bu haftaki filmimiz de kitaptan uyarlama. İlhami Algör'ün aynı isimli kitabı 2005 yılında yayınlanmış, yönetmen Çiğdem Vitrinel de ikinci uzun metraj filmi için bu hikayeyi seçerek 2014 yılında sinemaya uyarlamış. İlk filmi Geriye Kalan da en iyi yönetmen dalında altın portakal sahibi. Film aynı yıl en iyi görüntü yönetmeni dalında altın portakal sahibi. 
Başrollerini Erdal Beşikçioğlu ve Sezin Akbaşoğullarının paylaştığı hikaye, bilinmedik bir hikaye değil; kadın, aşk hakkında adamın bildiği her şeyi altüst eder. Adamın da kendi tarifiyle: "bizim buralarda kadınlarımız ayıp,yasak, günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyettedir. Ama öyle görünüyor ki müzeyyen bu üçgeni çoktan yırtmış, yerine bir şeytan üçgeni yaratmıştı."

Filmde en sevdiğim sahne; filmin sonunda  arif ve kadının arabadan indikleri sahne oldu. Bir kadının sevgisini en çok, en içten belli ettiği an; sebepsiz yere, yersiz zamansız sevdiği adamı öpmesi bence. 

Filmden sevdiğim replikler ise şöyle;
- Bazen sadece bir "çıt" sesi duyarsın.
- sevdiği kadına derdini anlatamayan, zira kendi de anlamayan bir adamın hikayesi. 
- kimse hayatından memnun değil, bir tarafımız kalk gidelim diyor, öbür tarafımız otur oturduğun yerde.
- belki de ben hikaye kahramanı değildim, o da hikaye değildi.